Seni benden soruyor insanlar, beni seninle sorguluyor hayat...
Hakkımdaki her şeyi unutun!
Susun!
Ruhumu yitirdim sanki. Hissizim aynı zamanda halsiz. Kan kaybediyor kelimelerim.
Korkularımın içinde kaybolmadan olan biteni anlamak zorundayım.
Bir yerden başlamalı;
Önce kendimden…
Ne hatam vardı benim, sevmekten başka!
Bunca zaman "Seviyor! " yalanlarıma kanmış numarası yapan kırağı düşmüş yüreğim, örtbas etmiyor artık şizofren sızılarımı.
Sonra senden…
Suçun neydi suskunluğunu bozmaktan başka?
Herkesin karanlığı kendineydi hani, karanlığımdan bozma geceler satılığa çıkmış ikinci el tezgâhlarda. Üstelik satıcılar çok da memnun sağladıkları kazançtan. Meğer her hikâye günün aydınlığından nasibini almış, gecenin körüne merak salmış.
Şehre derhal hayal kurma yasağı getirmeli Tanrı, o karanlıkta henüz kanamamış hayallerim var benim, döşenmiş mayınları patlayabilir.
Kayıp bir çiğ tanesi düşlerim,
küçük bir çocuğun hıçkırığına adanmış…
Gazoz kapaklarının gölgesinde dönerdi, kendini kaybetmiş topaçlar…
Sanki hala orda ilk saklambacında kendini bulduğun sen ve kokun,
hiçliğine yakılan kafiyesiz dokunuşlar,
yokluğunda nasırlaşan buğusu,
adının yalnızlığında yazılmış sen...
Anılarımla sarmaş dolaş ağlıyoruz yine. Merak etme kimse senden bilmiyor nedenini.
Ya yağmurun suçu diyorum, ya bulutların. Günah keçilerim hazır, seni suçlayamıyorum, kıyamıyorum her zamanki gibi…
Üzgünüm sadece!
Sevilmeyi sağlayacak, özenle seçilmesine rağmen biçimli kelimelerim yoktu benim.
Hayır hayır kalb’ ime küsmedim,
aynalara küsmedim,
kelimelere küsmedim...
Namlusunu şakağıma dayadı hayat,
ondan bu serzenişlerim…